Bir varmış, bir yokmuş… Gökyüzünde milyonlarca yıldız arasında, diğerlerinden çok daha parlak ve neşeli bir küçük yıldız varmış. Bu küçük yıldızın adı Işıl‘mış. Işıl geceleri gökyüzünde parlamaktan büyük keyif alır, dünyadaki çocukları uyurken izler ve onların güzel rüyalar görmelerini sağlamak için parıltısını biraz daha artırırmış.
Işıl bir gece gökyüzünde gezinirken bir şey fark etmiş. Dünyadaki çocuklardan biri, yani küçük Ali, yatağında huzursuzca dönüp duruyor, gözlerini kapatmasına rağmen bir türlü uyuyamıyormuş. Işıl merakla aşağıya bakmış ve Ali’nin gözlerindeki endişeyi görmüş: Ali’nin rüyaları kaybolmuş! Rüyası olmadan uyuyamayan bu çocuk, gökyüzünde parlayan yıldızlara bakarak rüyasını arıyormuş.
Işıl hemen harekete geçmeye karar vermiş. Ali’nin rüyasını bulup geri getirmek için gökyüzünden dünyaya doğru süzülmüş. Küçük yıldızın gökyüzünden inişi öylesine zarifmiş ki parıltısı ormanın derinliklerine kadar ulaşmış. Ormanın kalbine inmiş ve orada bilge bir baykuş olan Bay Bubo ile karşılaşmış. Bay Bubo ormanın en bilge canlısı olarak bilinir, herkes onun akıllı tavsiyelerine önem verirmiş.
“Merhaba Bay Bubo,” demiş Işıl, “Ali adında küçük bir çocuğun rüyası kayboldu. Onu bulmama yardım eder misiniz?”
Bay Bubo gözlüklerinin üzerinden Işıl’a bakarak düşünceli bir şekilde kanatlarını çırpmış. “Rüyalar, bazen kalplerin derinliklerinde kaybolur. Onu bulmak için Ali’nin en çok neyi sevdiğini ve neyi hayal ettiğini bilmelisin. Ancak bu şekilde rüyayı geri getirebilirsin,” demiş.
Işıl, Bay Bubo’nun söylediklerini düşünmüş ve Ali’nin hayalini anlamak için onun en sevdiği şeylerin izini sürmeye karar vermiş. Yolda ilerlerken karşısına bir kelebek çıkmış. Bu kelebek Ali’nin en sevdiği renk olan maviyle parlayan güzel kanatlarıyla uçuyormuş. Kelebek, Işıl’ı Rüya Bahçesi‘ne götürmüş. Bu bahçe çocukların en tatlı rüyalarının büyüdüğü ve geliştiği sihirli bir yermiş.
Bahçede rengârenk çiçekler arasında dolaşırken Işıl, birden rüyaların toplanıp harmanlandığı büyük bir bulutun içinde saklanan bir şey fark etmiş. Bu, Ali’nin kaybolan rüyasıymış! Ancak rüya çok garip bir şekilde sönük ve solgun görünüyormuş. Işıl yaklaştıkça rüyanın neden bu kadar sönük olduğunu anlamaya başlamış. Ali’nin en büyük korkularından biri rüyaya bulaşmış ve onu korkunç bir kabusa çevirmiş.
Işıl, Ali’nin korkusunu yenmesi gerektiğini anlamış. Eğer Ali, rüyasındaki canavarlarla yüzleşirse rüyası yeniden ışıldayacakmış. Ancak bu rüyayı geri getirmek için önce Işıl’ın biraz yardıma ihtiyacı varmış.
Bu sırada bahçeye doğru Gülperi adında minik bir peri yaklaşmış. Gülperi rüyalara neşe katma konusunda ustaymış. “Endişelenme Işıl,” demiş, “Rüyaların içindeki korkuları kovmak için biraz cesaret ve bir tutam sihir yeter.”
Gülperi sihirli tozlarından birazını Işıl’ın üzerine serpmeye başlamış. Işıl, Gülperi’in sihirli dokunuşuyla daha da parlamaya başlamış ve Ali’nin rüyasını aydınlatmak için geri dönmüş. Bu sırada Bay Bubo da oraya gelmiş ve Işıl’a son bir tavsiyede bulunmuş: “Ali’ye rüyasında cesur olması gerektiğini fısılda. Ancak bu şekilde rüyası tekrar eski neşesine kavuşabilir.”
Işıl, tekrar gökyüzüne yükselmiş ve Ali’nin odasının penceresine kadar uçmuş. Parıltısıyla Ali’nin yüzünü aydınlatmış ve ona yumuşak bir sesle şunları fısıldamış: “Korkularını yen, Ali. Rüyanın içindeki canavarlar sadece senin hayal gücünün bir parçası. Onlar sana zarar veremez. Cesur ol ve rüyalarını geri al.”
Bu fısıltılar Ali’nin kalbine cesaret vermiş. Uykuya dalmış ve kendini yeniden kaybolan rüyasının içinde bulmuş. Ancak bu sefer korkusuzmuş. Rüyasındaki canavarlarla yüzleşmiş ve onları tek tek yendiğinde rüyası tekrar renklenmiş ve ışıldamaya başlamış. Işıl da gökyüzünden Ali’nin cesaretini izlerken parlamış.
Ali ertesi sabah uyandığında gülümseyerek yatağından kalkmış. O gece gördüğü rüya, hayatı boyunca unutamayacağı kadar güzelmiş. Işıl ise gökyüzünde parlamaya devam etmiş ve her gece başka çocukların rüyalarını aydınlatmak için hazır beklemiş.
Ama işte tam da her şeyin bittiği sırada, Işıl birden fark etmiş ki, aslında Ali’nin rüyasında gördüğü en büyük canavar, onun yıllar önce kaybettiği bir oyuncağın içindeki hatıralardan başka bir şey değilmiş. O oyuncak bir zamanlar Ali’ye en büyük mutluluğu veren ama sonra unutulan bir ayıcıkmış! Işıl, Ali’nin odasına gizlice bakmış ve orada, tozlu bir rafın köşesinde o eski ayıcığı bulmuş. Ayıcığı ışıklarıyla hafifçe aydınlatmış ve Ali’nin dikkatini çekmiş. Ali ayıcığı bulduğunda kaybettiği o büyük mutluluğu yeniden hatırlamış ve bu sefer rüyalarında neşe dolu maceralarla dolu bir dünya yaratmış.
Ve böylece Işıl sadece bir rüyayı değil, Ali’nin en değerli hatırasını da geri getirmiş. Gökyüzündeki küçük yıldız her gece daha parlak parlamaya devam etmiş çünkü artık sadece rüyaların değil kalplerde saklı unutulmuş mutlulukların da bekçisi olmuş.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Kısa Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.