Bir zamanlar Ay Perisi’nin hüküm sürdüğü büyülü bir orman vardı. Bu orman geceleri ay ışığıyla aydınlanır ve her köşesi sanki bir masal diyarı gibi parlardı.
Yazar: Nurtaç Abla
Güneş’in ışıklarını yeryüzüne yansıtan, altın sarısı kanatları olan bir peri varmış. Adı Lila olan bu peri, Güneş Krallığı’nın en sevilen ve en parlak perilerinden biriymiş.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil bir ormanda Kıskanç Karga adında bir karga yaşarmış. Bu karga her zaman ormandaki diğer kuşların sahip olduklarına imrenirmiş.
Ormanın derinliklerinde, yaprakların arasında saklanan yemyeşil bir vadide Miskin Panda adında bir panda yaşarmış. Bu panda adı gibi gerçekten de miskinmiş.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak denizlerin derinliklerinde, masmavi suların altında, Deniz isminde, inci taneleri kadar güzel bir deniz kızı yaşarmış.
Bir varmış, bir yokmuş, zamanın birinde sihirli bir ormanın derinliklerinde Dostluk Perisi adında küçük, sevimli bir peri yaşarmış.
Bir zamanlar yüksek dağların eteklerinde yeşil ormanlarla çevrili büyüleyici bir göl varmış. Gölün yakınlarında Göl Prensesi adında nazik ve güzel bir prenses yaşarmış.
Bir zamanlar Şeker Diyarı adında, rengârenk ve tatlılarla dolu bir krallık varmış. Bu krallıkta ağaçlar şeker kamışından, nehirler akide şekerinden, yollar ise çikolatadan yapılmış. İnsanlar şekerlemelerle dolu evlerde yaşar, gün boyu en sevdikleri tatlıları yermiş.
Ormanın derinliklerinde, her sabah gülümseyerek uyanan Balpeteği adında bir ayıcık yaşardı. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte gözlerini açar ve yüzünde kocaman bir gülümseme belirirdi.
Bir varmış, bir yokmuş, rüya alemlerinin en derinlerinde, Uykucu Peri adında bir peri yaşarmış. Bu peri her gece çocuklara en güzel rüyaları götürmekle görevliymiş.
Bir zamanlar Kanatlı adında bir kırlangıç ve Cıvıltı adında bir serçe yaşardı. Kanatlı gökyüzünde özgürce uçmayı çok seven zarif bir kırlangıç, Cıvıltı ise neşeli ve cesur bir serçeydi.
Bir zamanlar Melodi Diyarı adında, müzikle dolu bir krallık varmış. Ağaçlar rüzgârla sallanırken yapraklarından tatlı bir melodi çıkar, nehirler akarken suyun şırıltısı şarkılar söylermiş.
Ormanın sakin ve huzurlu köşelerinden birinde, günlerini yavaşça ve dikkatlice geçiren bir kaplumbağa yaşardı. Adı Timi’ydi. Timi, doğası gereği her işini ağırdan alır, acele etmezdi.
Bir varmış, bir yokmuş, çiçeklerin rengarenk açtığı, geniş bahçelerin olduğu bir ülkede, tüm bitkileri ve çiçekleri koruyan bir Çiçek Perisi yaşarmış.
Bir zamanlar Balpeteği adında bir arı yaşardı. Çalışkan mı çalışkan, neşeli mi neşeli bir arıydı. Her sabah erkenden kalkar ve güzel çiçeklerin özlerini toplamak için uçardı.
Bir zamanlar Bilgi Diyarı adında, bilgiye ve kitaba büyük önem veren bir krallık varmış. Bu krallıkta insanlar kitapların içindeki büyülü…
Ormanın derinliklerinde, yeşilin her tonunun dans ettiği, kuşların neşeyle cıvıldadığı bir yer vardı. Burada sevimli ama bir o kadar da yaramaz bir tavşan yaşardı. Adı Mino’ydu.
Bir zamanlar masmavi bir gölün kıyısında küçük bir köy vardı. Bu köyde sevimli ve bir o kadar da yaramaz bir kedi yaşardı. Bu kedinin adı Pamuk’tu.
Bir zamanlar Titi adında kurnaz ve açgözlü bir tilki yaşardı. Her zaman daha fazla yemek peşinde koşar, karnını doyurmak için türlü hilelere başvururdu.
Bir varmış, bir yokmuş, zamanın bir yerinde, her şeyin mümkün olduğu büyülü bir dünya varmış. Bu dünyada herkesin zamanı geldiğinde öğrenmek zorunda olduğu önemli bir ders varmış.
Bir zamanlar yemyeşil ormanlarda, minik ama bir o kadar da şirin bir fil yaşardı. Bu filin adı Fifi’ydi. Fifi diğer filler gibi büyük değildi, tam tersine oldukça küçük ve sevimliydi.
Bir zamanlar, yemyeşil ormanların ortasında, rengârenk çiçeklerle dolu bir vadi varmış. Bu vadide küçük ve çok meraklı bir kelebek yaşarmış. Adı Minik’miş.
Bir zamanlar yemyeşil ormanların içinde, nehir kenarında mutlu mesut yaşayan bir su samuru vardı. Adı Susam idi. Susam, parlak mavi gözleri ve pırıl pırıl tüyleriyle tanınırdı.
Bir zamanlar Renkler Diyarı adında rengarenk bir krallık varmış. Ancak zamanla bu krallıkta her şeyin rengi solmuş.